29 Eylül 2013 Pazar

dreamcatcher nasıl yapılır


Sihirli bi dreamcatcher yapmanın en önemli kısmı herşeyi kendin uydurman. Bütün malzemeleri, bütün yapılışı.. 

Birkaç değişmez özellik var;

1- Ortasinda hayallerini tutması için senin ördüğün bir ağ
2- Ağın ortasında uçarken ağa takilan bir hayali ustaca yakalayabiliceğine inandığın bıdık bişey :) doğal taş olabilir, uğurlu bişeyin olabilir, herşey olabilir..
3- Ucundan sarkan tüy veya tüy kadar hafif birkaç bisey :) çünkü benzer benzeri çeker ve hayaller uçar, çok hafiftir. Onları mıknatıs gibi çekebilmesi için dreamcatcherin ucunda hafif şeyler olmasi lazim.

Bu kadar :)


Ben kabak koyundan topladım malzemeleri, orası benim için farkli çünkü. Bi şekilde sihirine inandığım, beni ikna etmiş bi yer. Ben dairesi için bikaç dal, birbirine tutturmak ve ağ için tiftilmiş halat, ucundan sarkanlar için kozalak, ağaç kabuğu, kil hamurundan kendi yaptığım iki minik kalp, o ucu tüy gibi olan otlar, dantel ve ağın ortasinda hayalleri tutması için bıdık bi kuş kullandim.


Yatağımın yakınına bi yere astım :) 
ve çalışıyo :)

26 Eylül 2013 Perşembe

kelimeler..

Gizli ahenk, kutsallık, hayatın gücü, derindekinin kusursuzluğu.. Böyle bazı kelimeler var sanki sihirli gibi..
Yani öyle herşey gibi değil, keşfedilmemiş gibi. Şu anda kopamadan okuduğum eckhart tolle/hayatla bütünleşmek. Kopamadığım dediğim de günde en fazla 6-7 sayfa :) Çünkü her sayfa üstüne en az 10 dakika düşünmem sindirmem gerekiyo, öyle kitaplardan bu, ben de onları seviyorum.
Zihinle yüreğin kapışması beni hep acaip merak ettirirdi, sebebi de yine eckhart tolle/şimdinin gücü uygulama kitabıydı zaten. Bundada yine aynı şeyleri söylüyo. Bunda en hoşuma giden (yada önceki kitabında dikkatimi çekmeyen) kelime “yürek algılaması”. Çok tatlı değil mi.
Yürek algılaması ❤
Hep en doğrusu.
Diyo ki;
'Zihin durmadan yorum yapar, biçim verip sınıflandırır. Yargılar. Bu da sadece seni yorar. Anlamaya ve açıklamaya çalışmayı bıraktığında ise 'hissedersin'. Çözümlenir yüreğinde olaylar.'
Gerçekten de zihin çok geveze uf şikayetçi insanlar gibi. Her olayda şak diye damgayı vuruyo ‘işte yine öyle oldu, belliydi, öncekinde de böyle olmuştu hep böyle olur, bunun gibi şunun gibi’ hoop benzeri bi rafa kaldırıp koleksiyon yapıyo tecrübelerden. Pis pis kafa sallıyo, ‘olsun ben bunu yeri gelince hatırlatıcam uyarıcam seni’ diyo seni hep koruyomuş havasında. Tecrübeler de hep işe yaramıyo ama ne yazık ki çünkü içimize korkular da salıyolar, yine aynı şekilde sonuçlanabileceğiyle ilgili olasılıklarla, bir çok kere denemekten vazgeçiriyo bizi inancımızı kırıyo, bi şekilde razı ediyo elimizdekine. Ame aslında her defasında ‘yeni’. Ve yine de olucak.
Benim istediğim yürek kısmını daha çok hayata sokmak. Daha çok bunları hissederek yaşamak, daha çok bunları tartışmak. Bunlar hakkında konuşmak. Olayları yorumlamak değil de olanları yorumlamak yani. Bıdı bıdı bıdı konuşan geveze zihni sadece akıllıca hamlelerde kullanmak, yüreğin işlerine burnunu sokturmamak istiyorum.
❤️❤️❤️

Gizli ahenk, kutsallık, hayatın gücü, derindekinin kusursuzluğu.. Böyle bazı kelimeler var sanki sihirli gibi..

Yani öyle herşey gibi değil, keşfedilmemiş gibi. Şu anda kopamadan okuduğum eckhart tolle/hayatla bütünleşmek. Kopamadığım dediğim de günde en fazla 6-7 sayfa :) Çünkü her sayfa üstüne en az 10 dakika düşünmem sindirmem gerekiyo, öyle kitaplardan bu, ben de onları seviyorum.

Zihinle yüreğin kapışması beni hep acaip merak ettirirdi, sebebi de yine eckhart tolle/şimdinin gücü uygulama kitabıydı zaten. Bundada yine aynı şeyleri söylüyo. Bunda en hoşuma giden (yada önceki kitabında dikkatimi çekmeyen) kelime “yürek algılaması”. Çok tatlı değil mi.

Yürek algılaması 

Hep en doğrusu.

Diyo ki;

'Zihin durmadan yorum yapar, biçim verip sınıflandırır. Yargılar. Bu da sadece seni yorar. Anlamaya ve açıklamaya çalışmayı bıraktığında ise 'hissedersin'. Çözümlenir yüreğinde olaylar.'

Gerçekten de zihin çok geveze uf şikayetçi insanlar gibi. Her olayda şak diye damgayı vuruyo ‘işte yine öyle oldu, belliydi, öncekinde de böyle olmuştu hep böyle olur, bunun gibi şunun gibi’ hoop benzeri bi rafa kaldırıp koleksiyon yapıyo tecrübelerden. Pis pis kafa sallıyo, ‘olsun ben bunu yeri gelince hatırlatıcam uyarıcam seni’ diyo seni hep koruyomuş havasında. Tecrübeler de hep işe yaramıyo ama ne yazık ki çünkü içimize korkular da salıyolar, yine aynı şekilde sonuçlanabileceğiyle ilgili olasılıklarla, bir çok kere denemekten vazgeçiriyo bizi inancımızı kırıyo, bi şekilde razı ediyo elimizdekine. Ame aslında her defasında ‘yeni’. Ve yine de olucak.

Benim istediğim yürek kısmını daha çok hayata sokmak. Daha çok bunları hissederek yaşamak, daha çok bunları tartışmak. Bunlar hakkında konuşmak. Olayları yorumlamak değil de olanları yorumlamak yani. Bıdı bıdı bıdı konuşan geveze zihni sadece akıllıca hamlelerde kullanmak, yüreğin işlerine burnunu sokturmamak istiyorum.

❤️❤️❤️


17 Eylül 2013 Salı

bıdıklık ve anlar

Bazı anlar çok bıdıktı. ( ben de anlamsız giriş yapmayı seviyodum çünkü :)

Tamam 👍

9 yıldır her pazartesi hürriyetin kelebek ekinde nil karaibrahimgilin bi köşesi var ya hani.. Pazartesileri de genelde sevimsizdir ya, resmen sabah onun yazısıyla güne başlamak beni acaip motive eder hep. Gizli bi köşe gibi, biz biliyoruz hep okuyoruz da çoğu kişi bilmiyo hala. . Bizim kafe gibi, hep var ama herkes bilmiyo. Ama bilenler de herkes bilsin istemiyo zaten. 

"Bizim gizli yerimiz." 

Bu hafta kaderle ilgili yazmıştı, bende sevdiğim bulduğum beğendiğim her bi minik şeyi tek tek zorla serhata uzuuun uzuuuun anlattığım gibi o yazısını da “oku bak oku bak” diye okuttuuum. Oda bana;

"Sence peki?" dedi. "Kader var mı?"

Evet var! Hemde saniyesi saniyesine :) (burda heyecanlanıyorum hep :) Göz göze gelmesinden, hayatına girip çıkmasına, kalbinin her bir damarından ışık hızıyla geçmesinden, burnuna gelen her bi kokuya, rüyalarından tüm gerçeklerine kadar var.. Ama olmayan ne biliyomusun, tüm olanlardan sonra ki senin bıdık kalbinde ne hissettiğin, kafandan neler geçirdiğin, uyumadan önce neler düşündüğün.. İşte bunlar kaderinde yok. Yazılmamış. Onları sen oluşturuyosun. Nasıl anılar biriktirdiğin, neler hayal edebildiğin, nelere gülme krizine girdiğin, nelere yüreğini titrettiğin.. Bunlar senin elinde işte tamamen. Kabul etsende etmesende o kocaman deli güç senin elinde. Sen gülsende ağlasanda olacak olan oluyo. Hep de olucak. O yüzden gerçekten arkana şöööyle bi yaslan. Sen onları her türlü yaşıyosun ama geriye baktığındaki anıların; sende ne iz bıraktığı ne hissettirdiği oluyo. 

Kaderin neler olucağını hep bilir ama senin ne hissediceğini ne tepki vericeğini hiçbi defasında bilemez, verdiğin tepki de bi sonraki olayı değiştiremez ama senin ne hissediceğini ve yüreğinin neyle dolucağını değiştirebilir. Yani aslında nasıl bi hayatın olucağını kaderin belirlemez. Sen belirleyebilirsin.

Nası bi güç demek bu biliyomuyuz acaba. İdrak edebildik mi. Demek ki başımıza ne gelse de ne gelicekse de, olay ne olduğu bittiği değil bizim nasıl karşıladığımız belki. 

Nasıl bi denenme içindeyiz düşün? 

Bende hep şu sorgulama vardı mesela, öyle yapsaydım belki bu böyle değil öyle olcaktı o zamanda bunu bile etkilicekti falan bıdı bıdı. İşte öyle değil belki, her türlü öylede yapsam böylede yapsam bu sonuç olucaktı, fark yaratabiliceğim kısmı bendim hep. Duruşumdu, hissimdi, kendimdi. Herkesin de kendiydi o zaman. Kimse kimseyi suçlayamazdı. Bunlar olucaktı, bi şekilde olanlar bizimdi. Olanlarla kavga edemezdik, zaman harcayamazdık neden diye. Biz çok zaman harcıyoduk, bahane üretiyoduk bişilere. “E Tamam”dı. Elimizde olan kısmıda bunu aşabilmekti. Aşıp, başımızı bi kaldırmak devam etmekti. 

Akmaktı, keyif almak sevmekti. Sevmiştim bende bu işi.

❤❤❤

Bazı anlar çok bıdıktı. ( ben de anlamsız giriş yapmayı seviyodum çünkü :)

Tamam 👍

9 yıldır her pazartesi hürriyetin kelebek ekinde nil karaibrahimgilin bi köşesi var ya hani.. Pazartesileri de genelde sevimsizdir ya, resmen sabah onun yazısıyla güne başlamak beni acaip motive eder hep. Gizli bi köşe gibi, biz biliyoruz hep okuyoruz da çoğu kişi bilmiyo hala. . Bizim kafe gibi, hep var ama herkes bilmiyo. Ama bilenler de herkes bilsin istemiyo zaten.

"Bizim gizli yerimiz."

Bu hafta kaderle ilgili yazmıştı, bende sevdiğim bulduğum beğendiğim her bi minik şeyi tek tek zorla serhata uzuuun uzuuuun anlattığım gibi o yazısını da “oku bak oku bak” diye okuttuuum. Oda bana;

"Sence peki?" dedi. "Kader var mı?"

Evet var! Hemde saniyesi saniyesine :) (burda heyecanlanıyorum hep :) Göz göze gelmesinden, hayatına girip çıkmasına, kalbinin her bir damarından ışık hızıyla geçmesinden, burnuna gelen her bi kokuya, rüyalarından tüm gerçeklerine kadar var.. Ama olmayan ne biliyomusun, tüm olanlardan sonra ki senin bıdık kalbinde ne hissettiğin, kafandan neler geçirdiğin, uyumadan önce neler düşündüğün.. İşte bunlar kaderinde yok. Yazılmamış. Onları sen oluşturuyosun. Nasıl anılar biriktirdiğin, neler hayal edebildiğin, nelere gülme krizine girdiğin, nelere yüreğini titrettiğin.. Bunlar senin elinde işte tamamen. Kabul etsende etmesende o kocaman deli güç senin elinde. Sen gülsende ağlasanda olacak olan oluyo. Hep de olucak. O yüzden gerçekten arkana şöööyle bi yaslan. Sen onları her türlü yaşıyosun ama geriye baktığındaki anıların; sende ne iz bıraktığı ne hissettirdiği oluyo.

Kaderin neler olucağını hep bilir ama senin ne hissediceğini ne tepki vericeğini hiçbi defasında bilemez, verdiğin tepki de bi sonraki olayı değiştiremez ama senin ne hissediceğini ve yüreğinin neyle dolucağını değiştirebilir. Yani aslında nasıl bi hayatın olucağını kaderin belirlemez. Sen belirleyebilirsin.

Nası bi güç demek bu biliyomuyuz acaba. İdrak edebildik mi. Demek ki başımıza ne gelse de ne gelicekse de, olay ne olduğu bittiği değil bizim nasıl karşıladığımız belki.

Nasıl bi denenme içindeyiz düşün?

Bende hep şu sorgulama vardı mesela, öyle yapsaydım belki bu böyle değil öyle olcaktı o zamanda bunu bile etkilicekti falan bıdı bıdı. İşte öyle değil belki, her türlü öylede yapsam böylede yapsam bu sonuç olucaktı, fark yaratabiliceğim kısmı bendim hep. Duruşumdu, hissimdi, kendimdi. Herkesin de kendiydi o zaman. Kimse kimseyi suçlayamazdı. Bunlar olucaktı, bi şekilde olanlar bizimdi. Olanlarla kavga edemezdik, zaman harcayamazdık neden diye. Biz çok zaman harcıyoduk, bahane üretiyoduk bişilere. “E Tamam”dı. Elimizde olan kısmıda bunu aşabilmekti. Aşıp, başımızı bi kaldırmak devam etmekti.

Akmaktı, keyif almak sevmekti. Sevmiştim bende bu işi.

❤❤❤