29 Temmuz 2013 Pazartesi

my wonderland

Hayatımın minnoş tarafı TEA&POT❤
Yenileyici, güç verici, inandırıcı, yaratıcı, ilham verici tarafı.
Burası bi wonderland, gizli bi köşe. Biçok şeyin kanıtı. Sınırsız, koşulsuz, kalıpsız bi yer. Yoran, canını çıkaran sonra öyle şirin bi söz söyleyip gönlünü alan ki.
Burayı her zaman sevicem, sonsuza kadar çünkü öyle güzel bişeyi gösterdi ki.
Oluyomuş!
Hiçkimse mecbur değilmiş kalıplara girmeye, duyduklarına göre hareket etmeye, mantıklı olmaya, öyle davranmaya, ‘gibi’ yapmaya. Bize yazılan çizilen senaryoyu oynamaya, özel sektörde köle gibi çalışmaya. Para kazanmak için sevmediğimiz işi mecburen yapmaya.
İnsanın içinde bi güç var bilsede bilmesede, delirmiş bi güç. Şelale gibi akan, sınırı olmayan. Ben şuna inanıyorum. Kilidin anahtarı sağlık. Eğer sağlığın yerindeyse, sahipsen ona; inanarak yapamayacağın hiçbirşey yok hayatta. Bahanelerin arkasına saklanmayalım. İkna etmeye çalışmayalım kimseyi ‘o kadar basit değil’lere, ‘yapamazsın’lara. Biz hepimiz tembeliz. Yaşamaya üşeniyoruz çoğunlukla. Konuşmaya, sormaya, öğrenmeye, denemeye üşeniyoruz. Başarısız olma riski yüzünden tutuna tutuna yürüyoruz, koşabilicekken. İmkansızlıkların arkasına sığınıyoruz. Büyüklerin sözlerine bağlanıyoruz. Kırmıyoruz sınırları. Ya hiç kırmazsak, ya senelerce böyle yaşayıp bilemezsek asıl ne yaparsak mutlu olucağımızı. Ne kadar mutlu olabiliceğimizi bilemezsek. Bu sanırsak hepsini? Deneye deneye bulmaya korkarsak ya?
Bu şekilde yıılar geçerse ve biterse ömür.
Burası sadece başlangıç. Burası hem bana hem bişekilde tanıdığım herkese bi örnek olsun istiyorum. Bi ‘neden olmasın ki?’ örneği. Büyük sermayeler olmadan da gayet iş kurulabilir, ortak olunabilir. Sermaye yaratılabilir. En azından hayali için heyecanlanılabilir, bir yerden başlanabilir. Ne istedğimizi, neyin bizi mutlu ettiğini bulmakla yükümlüyüz. Kendimizi mutlu etmenin yollarını bulmadan kimseyi mutlu edemeyiz, bizi mutlu etmesini de bekleyemeyiz kimseden. Kızamayız kimseye. Burası çok kalabalık ama ‘bir’iz aslında. Paylaşıp verdikçe çoğalıyoruz. Aldıkça istedikçe değil. Verdikçe yarattıkça büyüyoruz. Ne yaparsak aslında kendimize yapıyoruz. Çok söylenirsek aslında durmadan kendimize söyleniyoruz, çok yargılarsak aslında kendimizi yargılıyoruz, çok eleştirirsek kendimizi eleştiriyoruz durmadan aslında. Niye böyle davranalım kendimize?
Hemde neler yapabilicekken? Bilmiyoruz ki işte neler yapabiliceğimizi kafamızı kaldıramıyoruz çünkü yapmakta olduğumuz şeyi yaparken. Yanılıyoruz.
Sahip olduğumuz olumsuzlukları bulup takılıp kalmaya gösterdiğimiz bilinçsiz özeni, sahip olduğumuz, etrafımızı sarmış olan, içimizde atan, heryerde olan olumlu şeylere sahip çıkmaya da göstermemiz lazım. Bunun adı polyannalık değil. Görmek.
Hemen yapamayabiliriz hayallerimizi. Sabredicez. Ama sadece sabretmicez, boş durmıcaz sabrederken. Hayal üstüne hayal biriktiricez, başlıcaz bi ucundan. Önce olmuş gibi heyecanlanıcaz. İnanıcaz. Yardım isticez, yardım edicez. Paylaşıcaz. Olmayınca yıkılmıcaz. Hepsini çok ‘sevgi’yle yapıcaz. Öğrenicez, anlıcaz. Bu bitmicek zaten. Yapınca olunca bile bitmicek hatta.
Ben çok şükrediyorum. Çok minnet duyuyorum. Sağlıklıyım diye, seviyorum diye, aitim diye. Ben verdikçe kabul eden, değerini bilip bana daha fazlasını daha güzelini veren bir kocam var diye. Ailem var diye. İşim beni çok zorluyo diye. Ben zorlandıkça o daha güzelleşiyo diye. Herşeyden ilham alabiliyorum diye.
‘Var’ım diye.

Hayatımın minnoş tarafı TEA&POT

Yenileyici, güç verici, inandırıcı, yaratıcı, ilham verici tarafı.

Burası bi wonderland, gizli bi köşe. Biçok şeyin kanıtı. Sınırsız, koşulsuz, kalıpsız bi yer. Yoran, canını çıkaran sonra öyle şirin bi söz söyleyip gönlünü alan ki.

Burayı her zaman sevicem, sonsuza kadar çünkü öyle güzel bişeyi gösterdi ki.

Oluyomuş!

Hiçkimse mecbur değilmiş kalıplara girmeye, duyduklarına göre hareket etmeye, mantıklı olmaya, öyle davranmaya, ‘gibi’ yapmaya. Bize yazılan çizilen senaryoyu oynamaya, özel sektörde köle gibi çalışmaya. Para kazanmak için sevmediğimiz işi mecburen yapmaya.

İnsanın içinde bi güç var bilsede bilmesede, delirmiş bi güç. Şelale gibi akan, sınırı olmayan. Ben şuna inanıyorum. Kilidin anahtarı sağlık. Eğer sağlığın yerindeyse, sahipsen ona; inanarak yapamayacağın hiçbirşey yok hayatta. Bahanelerin arkasına saklanmayalım. İkna etmeye çalışmayalım kimseyi ‘o kadar basit değil’lere, ‘yapamazsın’lara. Biz hepimiz tembeliz. Yaşamaya üşeniyoruz çoğunlukla. Konuşmaya, sormaya, öğrenmeye, denemeye üşeniyoruz. Başarısız olma riski yüzünden tutuna tutuna yürüyoruz, koşabilicekken. İmkansızlıkların arkasına sığınıyoruz. Büyüklerin sözlerine bağlanıyoruz. Kırmıyoruz sınırları. Ya hiç kırmazsak, ya senelerce böyle yaşayıp bilemezsek asıl ne yaparsak mutlu olucağımızı. Ne kadar mutlu olabiliceğimizi bilemezsek. Bu sanırsak hepsini? Deneye deneye bulmaya korkarsak ya?

Bu şekilde yıılar geçerse ve biterse ömür.

Burası sadece başlangıç. Burası hem bana hem bişekilde tanıdığım herkese bi örnek olsun istiyorum. Bi ‘neden olmasın ki?’ örneği. Büyük sermayeler olmadan da gayet iş kurulabilir, ortak olunabilir. Sermaye yaratılabilir. En azından hayali için heyecanlanılabilir, bir yerden başlanabilir. Ne istedğimizi, neyin bizi mutlu ettiğini bulmakla yükümlüyüz. Kendimizi mutlu etmenin yollarını bulmadan kimseyi mutlu edemeyiz, bizi mutlu etmesini de bekleyemeyiz kimseden. Kızamayız kimseye. Burası çok kalabalık ama ‘bir’iz aslında. Paylaşıp verdikçe çoğalıyoruz. Aldıkça istedikçe değil. Verdikçe yarattıkça büyüyoruz. Ne yaparsak aslında kendimize yapıyoruz. Çok söylenirsek aslında durmadan kendimize söyleniyoruz, çok yargılarsak aslında kendimizi yargılıyoruz, çok eleştirirsek kendimizi eleştiriyoruz durmadan aslında. Niye böyle davranalım kendimize?

Hemde neler yapabilicekken? Bilmiyoruz ki işte neler yapabiliceğimizi kafamızı kaldıramıyoruz çünkü yapmakta olduğumuz şeyi yaparken. Yanılıyoruz.

Sahip olduğumuz olumsuzlukları bulup takılıp kalmaya gösterdiğimiz bilinçsiz özeni, sahip olduğumuz, etrafımızı sarmış olan, içimizde atan, heryerde olan olumlu şeylere sahip çıkmaya da göstermemiz lazım. Bunun adı polyannalık değil. Görmek.

Hemen yapamayabiliriz hayallerimizi. Sabredicez. Ama sadece sabretmicez, boş durmıcaz sabrederken. Hayal üstüne hayal biriktiricez, başlıcaz bi ucundan. Önce olmuş gibi heyecanlanıcaz. İnanıcaz. Yardım isticez, yardım edicez. Paylaşıcaz. Olmayınca yıkılmıcaz. Hepsini çok ‘sevgi’yle yapıcaz. Öğrenicez, anlıcaz. Bu bitmicek zaten. Yapınca olunca bile bitmicek hatta.

Ben çok şükrediyorum. Çok minnet duyuyorum. Sağlıklıyım diye, seviyorum diye, aitim diye. Ben verdikçe kabul eden, değerini bilip bana daha fazlasını daha güzelini veren bir kocam var diye. Ailem var diye. İşim beni çok zorluyo diye. Ben zorlandıkça o daha güzelleşiyo diye. Herşeyden ilham alabiliyorum diye.

‘Var’ım diye.


22 Temmuz 2013 Pazartesi

tam bir mekanistim


Cok mekanistim!

Artik boyle :) Gezgin oldum sonucta :)


Resmen kendime yeni bi alan buldum. Bi cok sevdigim seyin gucu birlesti ve ‘mekanist’te kendini buldu. Heryerde sevdigim renklerin biraraya geldigi yerleri cekip instagrama koyup, blogta anlatip, twitterda paylasiyodum. Simdi sadece mekanistte check-in yapip yorum birakiyorum ✌




O kadar tatli bi fikir ki bu site ❤ Ben cook sevdim cunku onun sayesinde sirinlinlikten bayilmak uzere olan bi pazar gunu gecirdim. Mekanist’in izmir elcisi Ceren’in organize ettigi Gezgin&Guru etkinligine davetliydik pazar günü, geçen yazki gözağrımız Alaçatı’da, bizim Tea&Pot Alaçatının sokağında Tapu’nun karşısındaki Kuytu’da.. Bizde bu etkinliği fırsat bilip bikaç saat erken gittik.


Geçen yazı çok kelimelerle ifade edemiyorum. Bi “hayaller yazı”ydı benim için. Acımasızdı da ama, çok zorlandım. Ama geri dönüp bakınca; ‘yaptık ve oldu, çok da güzeldi’ diyorum. Bi daha istermiyim, hayır. Ama iyiki yaptık mı, evet :) böyle bi ikilem, böyle bi muzur yazdı. Yordu ama çok sevdirdi kendini bu girişim.


Geçen yazın verdiği iş ve çalışma sorumluluğundan telaştan yapamadıklarımızı yaptık. Köşe kahveden başladık. Kalkınca ara sokaklarını gezdik yavaş yavaş, acelesiz, Kırmızı Ardıç Kuşu’nda zamanı durdurduk. Yazmanın sahibi Ümit Abi, Höyük, pazar yerindeki otopark, pupadaki o kalın gözlüklü çocuk, Morris Bey, O sarışın bayanın motoruna atlayıp gitmesi, antikacılar.. Çok bizimdi heryer :)


Gezgin&Guru etkinliğine gelince, herşey çok güzel organize edilmişti. Kuytu’nun çok kendine özgü, çok ‘Alaçatı’ bi şirinliği var.. Sanki zevkli ve sade birinin mütevazi evi gibi dekore edilmiş iç dizaynı, arka bahçesinde de hiç ummadığınız kocaman bi barı var.. Renkler uyumlu ve ince.. Beyaz şarap eşliğinde menülerindeki birçok şeyin tadımını yaptık, çok hafif ve lezzetli ege yemekleri, ımmmmm hala kabak çiçeği dolması, enginarlı pilav ve çerkez tavuğunun tadı damağımda.. Diğer bi hoşuma giden şey de etkinliğe katılan insanların ortak noktasının pozitiflik, nezaket ve paylaşmak olduğuydu. Herkes sadece güzel şeyler keşfetmek, güzel bağlantılar kurmak için vardı.


Mekanist sayesinde biyeri ‘keşfetme’nin tam tadına varıyosun. Senin gördüğün tatlı kareleri herkes görsün, bilsin istiyosun ve birde bakıyosun ki sen hep ne güzel yerler keşfediyosun aslında :)


Sadece piskopat gibi günlerdir herkese mekanisti anlatıyorum, üye yapıyorum ve elimden uygulaması düşmüyo :) durulurum azcık heralde yoksa mekanist tarihinin en hızle gezginlikten guruluğa ulaşan üyesi olabilirim :)

Bu arada kolay ulasabilmeniz icin gerekli linkler;


ayrıca da cerenciimin yazısı da mekanistin blogunda çıkmış   
Hatta kendi yazılarını da burdan takip edebilirsiniz.


İzmir Gezgin&Guru Etkinliği Kuytu Restaurant, Alaçatı - Mekanist Blog



20 Temmuz 2013 Cumartesi

biz neden varız ya

Upuzun dinlendik serhoskmla uzaklaşıp. Uzun uzun sustuk, uzun uzun dinledik. Kaçışımızın ilk iki günü zaten adapte olamadık. Tam iki koca şapşaldık :) Çünkü o kadar koşmaya, aceleye, yetişmeye, planlamaya programlanmışız ki, salamadık kendimizi. Uyuyomuşuz. Uyandığımızda üçüncü gündü ❤  
Hiç bitane normal bişey yapmadık. Herşeyi ilk defa yaptık, keşfettik durduk. Taşları dinledik, sulara sarıldık (laf olsun diye demiyorum gerçekten :) saklıkentte mağaraların duvarlarından sızan sulara yanağımızı yaslayarak sarıldık resmen :) özlemişiz :), tırmandık, indik, atladık, uçtuk.. Ben gittiğimde mesela ara ara hala midem ekşiyodu, bulanıp duruyodu, orda unuttum gitti :)
Unutmamız lazım bazı bildiklerimizi, herşeyi hatırlamamız, doğru analiz etmemiz gerekmiyo, hep haklı, hep doğru bilmek zorunda değiliz. Herşey hakkında blirkişi raporu vermemiz gerekmiyo. Bazen biçok şey, sadece çok ”olabiliiir”. Kabul. Yada ‘tamam noolmuş yani’
Bu uzaklaşma beni kendime yaklaştırdı. Özellikle Serhat tam bir filozoftu tatil boyunca :) Onun kurcalamaları, soruları, cevapları.. O bi level atladı zaten bulduğu cevaplarla. Beni de aydınlattı. 
Asıl sorumuz şuydu kabakta o kapkaranık sahilde, etrafta kimse yokken, çıt bile çıkmıyoken, sadece dev gibi yamaçlardaki cır cır böcekleri ve yatarken ayakucumuzdan başlayıp kafamızı en yukarı kaldırdığımızdaki yerde dağın üstünde biten yıldızlar varken sorduğumuz;
'neden olmuşuz ya biz?'
neden varız yani?
Didinip uğraşma çabamız niye, asıl ne? Sonuçta dedelerimiz 80 yaşında işte şu anda, bazıları bizimle bazıları diil,  onlar ne hissediyo, yani belli bi maddi seviyeye gelmek, belli malı mülkü edinmek, çoğalmak, aile olmak peki sonra.. 
Çok derinden, sessiz bişey var süregelen, yüreğimizden geçen, pır pır ettiren, gözlerimizi parlatan, ‘ayyyyyyy’ dedirten, yada zaman zaman içimizi parçalayan, yaralayan.. Bu duygular dinleyince çok şey anlatıyo, sanki gökyüzüyle, ağaçlarla, toprakla, hayvanlarla aynı dili konuşuyo, evrensel varoluşla aynı şeyi hissediyo.. Duruyo herşey.. Durmayan biçok şey boşuna ve saçma geliyo. 
Çok şey daha farklı artık. Değişiyo yaşamımız hepimizin.
Aynı yerde durmak, aynı açıdan bakmak, bundan sıkılmamak doğru değil. Çok şey var bulmamız gereken, hissetmemiz, paylaşmamız, üretmemiz, çoğaltmamız gereken ❤
Nefes almak, rutini kırmak, kendimiz olmak.. Ne kadar çok şey var bilmediğimiz.. hemde içimizde bulunmayı bekleyen ❤
❤❤❤

Upuzun dinlendik serhoskmla uzaklaşıp. Uzun uzun sustuk, uzun uzun dinledik. Kaçışımızın ilk iki günü zaten adapte olamadık. Tam iki koca şapşaldık :) Çünkü o kadar koşmaya, aceleye, yetişmeye, planlamaya programlanmışız ki, salamadık kendimizi. Uyuyomuşuz. Uyandığımızda üçüncü gündü ❤  

Hiç bitane normal bişey yapmadık. Herşeyi ilk defa yaptık, keşfettik durduk. Taşları dinledik, sulara sarıldık (laf olsun diye demiyorum gerçekten :) saklıkentte mağaraların duvarlarından sızan sulara yanağımızı yaslayarak sarıldık resmen :) özlemişiz :), tırmandık, indik, atladık, uçtuk.. Ben gittiğimde mesela ara ara hala midem ekşiyodu, bulanıp duruyodu, orda unuttum gitti :)

Unutmamız lazım bazı bildiklerimizi, herşeyi hatırlamamız, doğru analiz etmemiz gerekmiyo, hep haklı, hep doğru bilmek zorunda değiliz. Herşey hakkında blirkişi raporu vermemiz gerekmiyo. Bazen biçok şey, sadece çok ”olabiliiir”. Kabul. Yada ‘tamam noolmuş yani’

Bu uzaklaşma beni kendime yaklaştırdı. Özellikle Serhat tam bir filozoftu tatil boyunca :) Onun kurcalamaları, soruları, cevapları.. O bi level atladı zaten bulduğu cevaplarla. Beni de aydınlattı. 

Asıl sorumuz şuydu kabakta o kapkaranık sahilde, etrafta kimse yokken, çıt bile çıkmıyoken, sadece dev gibi yamaçlardaki cır cır böcekleri ve yatarken ayakucumuzdan başlayıp kafamızı en yukarı kaldırdığımızdaki yerde dağın üstünde biten yıldızlar varken sorduğumuz;

'neden olmuşuz ya biz?'

neden varız yani?

Didinip uğraşma çabamız niye, asıl ne? Sonuçta dedelerimiz 80 yaşında işte şu anda, bazıları bizimle bazıları diil,  onlar ne hissediyo, yani belli bi maddi seviyeye gelmek, belli malı mülkü edinmek, çoğalmak, aile olmak peki sonra.. 

Çok derinden, sessiz bişey var süregelen, yüreğimizden geçen, pır pır ettiren, gözlerimizi parlatan, ‘ayyyyyyy’ dedirten, yada zaman zaman içimizi parçalayan, yaralayan.. Bu duygular dinleyince çok şey anlatıyo, sanki gökyüzüyle, ağaçlarla, toprakla, hayvanlarla aynı dili konuşuyo, evrensel varoluşla aynı şeyi hissediyo.. Duruyo herşey.. Durmayan biçok şey boşuna ve saçma geliyo. 

Çok şey daha farklı artık. Değişiyo yaşamımız hepimizin.

Aynı yerde durmak, aynı açıdan bakmak, bundan sıkılmamak doğru değil. Çok şey var bulmamız gereken, hissetmemiz, paylaşmamız, üretmemiz, çoğaltmamız gereken 

Nefes almak, rutini kırmak, kendimiz olmak.. Ne kadar çok şey var bilmediğimiz.. hemde içimizde bulunmayı bekleyen ❤